28 Şubat 2010 Pazar

Bağbozumu


büyü-memiş hayallerle kıtalar dolaş, sür
zelzeler arasında kısa-uzun bir ömür.
ve tebessüme mahkum edilmiş yüzün,
maskelerin ardında saklı bir hüzün.

yağmurlar boşanırken gözlerinde
üşürken tenin kutuplarda, buz...
senimi ıslatan dudaklarımda tuz.
ve çiçekçiçek kokan mis gibi tenin,
benim-se köle olmuş aklım, bedenim

kurumuş çöller olmadan henüz vaha,
bahar gelmeden ağaç dallarına daha,
yeni başladık yürümeye elele seninle,
sevda yollarında şarkımızı bir dinle.

olmasın artık,çiçekleri soldurulmuş,
mevsimleri bir bir hazana döndürülmüş,
ağlama yetsin, bitsin artık hüzünler,
bundan sonra bize,bağbozumu mevsimler
yaz sevdiğim dudaklarım-da kiraz, ellerimde üzümler...

27 Şubat 2010 Cumartesi

Daha ne olsun



RESİMALTI

daha ne olsun:
yaşamla ölüm arasında
gidip gelen ince uzun bir çizgide
her akşam ölüme bir adım daha yakın
her sabah yeniden tutunarak hayata
acılar içinde sürüklenip gidiyoruz İŞ/te
İŞ
dediğim; yaşamak için
bahane olsun...

23 Şubat 2010 Salı

17 can


Ne yazık ki
bazı hayatlar zor, bazı ölümler kolaydır.

tıpkı bazı ölümlerin çok zor,
bazı yaşamların ise çok kolay olduğu gibi...


20 Şubat 2010 Cumartesi

Şey (*)



Dostluk, arkadaşlık, sevgi.
adı ne olursa olsun

Aranızda
sizi bir arada tutan
adını bile bilmediğiniz
bir şey vardır.

O yiter, her şey biter...

(*) bu bir şiir değildir...

18 Şubat 2010 Perşembe

Orda kal, portakal


ürküttüğün gölgenin, peşinden gitme sakın
kovalarsın kaçar, kendini bir şey sanır.

yalanı kendine, gerçeği kendine
hint kumaşı olsa, bundan bana ne.
aldatırken aslında, insan kendi aldanır...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Ceylana 1000 Mektup - 6 -



VI

neye yarar lâl olup susmak
neye yarar direnmek sensizliğe
mahkum etmesi insanın yüreğini
ve tenini hapsetmek sessizliğe
anahtarı unutulmuş kapılar arkasında

bilirim
yanlış adımların korkusuyla kendini
tekerlekli sandalyelere çivilemeyi
oysa her insan uçmayı bilir, bilirsin
tıpkı her kuğunun yüzmeyi bildiği gibi

ne demektir
kendi ellerini kelepçelemek bilirim
bilirim sensizlikte tükenmeyi sevgilim
pencerelerde bir ışık bekler ya gözlerim
oysa perdeleri çeken benim bilirim
karanlığa mahkum eden beni benim ellerim

yine de gözlerimiz delebilir karanlıkları
sen gelmişsen, bilirim karanlık gecelerde
süzülür yedi rengi güneşin, vurur yüzüme
kat kat kapalı perdelerden

vaktini bilir de uyanır tenim
bir sabah mahmurluğuyla gerinirim
ve derim ki hoş geldin sevdiğim
gün doğar, yeter ki sen gel beklediğim

kahvaltıma buyur ederim seni
sevgiyi yudumlarız bir bardak çaydan
bir de, yarım şeker tadı dudaklarından
ah deli gönlüm, uslanmaz ki bu halden

haydi yırt perdeleri
aç pencereni bana yine
korkmadan sevmekten, sevmekten
bir çift sevdalı kanat ol
uç da gel, konuver ellerime

gel geleceğim, bekleyenine...

beni sen hasta ettin


yalanım yok
ağresifliğimin sebebi sensin

bu kadar öfkenin
ters adam olmamın.
elime yüzüme bulaşması
her tuttuğum işin
yarım yamalak olması her dikişin

haddi hesabı yok
aklımı başımdan aldığın günden beri
yaşadığımın sinir harbinin
içtiğim antideprasanın
tekmelediğim kapı
yuttuğum uyku hapının.

yalanım yok.
sebebim sensin
beni sen hasta ettin...

14 Şubat 2010 Pazar

sevgili ...


kapına bir gül bıraktım
ben gülleri sevmem, deme hemen gülüm
say ki gözü yaşlı bir karanfilim
say ki su üstünde nilüfer, o benim

avucunda iki çitleyimlik günebakan
say ki çok sevdiğin bir papatya
seni seviyorsa bu garip adam
sensizce ağlayan, bir nergis olsa ne çıkar.

Umuda kaçamak


gürültülü kalabalıklarında şehrin
saygısız, ite kaka, alelacele yürürken
kendi ellerimden tutup, kendimi sürükleyerek
senimle başbaşa kalmak için dağlara kaçasım gelir.

sürüklenirken zaman denen nehrin sularında
kalın bir dal daha çabuk kurur, odun olur.
bir tohum ek, bir fidan daha dikelim ne olursun
bir fidana tutun ki; ileride umudun, umudum olsun.

Yapma


hiç yüksekten düştün mü
ben çok düştüm
ve çok canım yandı inan

öyle oluyor işte bazen
iki kırılgan yürek
ötekine küserek
bir dalda tutunamıyor

susma kırıldığın zaman
susma ama isterim ki; dinle
ben küsmem kırıldığım zaman
sen de küsme, konuş benimle

Ömrümüz olsun


bulutlar hızla geçer
gözlerinin önünden
sıcak nefesimden kopup gelen
bir rüzgar tenini öptüğü zaman

çiçekler tomurcuktan açar
karbeyaz birer gül olur
henüz yeterince koklayamadan
hızla gün doğar ve tükenir zaman

hem zaman dursun istiyor insan
hem de hepsini yaşamayı mevsimlerin
bütün düşleri, kısa metraj olmayan
bir film şeridi gibi...

hem soluk soluğa
hem de soluksuz...




13 Şubat 2010 Cumartesi

Mesafeler


hani yetmiyor gibi mesafeler
sesli harfleri çalınmış kelimeler
dilsiz yüreklerle, konuşamıyoruz bile

oysa barış ve sevda
dağlarda yüksek sesle söylenmesi gereken
özgürlük türküleri değil miydi?
hani nerde, nerde hani?

kolay değil
insan yüreğinde yolculuk
kolay değil , uçup konabilmek bir omuza

ufacık bir rüzgarda
kırılıveren kelebek kanadıyla...

12 Şubat 2010 Cuma

Akıl


akıl başa geldiğinden
ya da baştan gittiğinden beri
böyledir türküsü buraların

kuruyan gözyaşlarımıza inat
çalar söyler, güler oynarız 
can bedenden gidene kadar...

6 Şubat 2010 Cumartesi

Ceylana 1000 Mektup - 4 -


IV

anlaşılabilir bilirim,
esen her deli rüzgar
dokunabildiğini dalgalandırmak ister
ancak neden düşüme girer bilmem

saçlarının bir telinden koskoca evren
dokunduğumda bilmem neden
kocaman bir dünyayı görürüm
bir yudum suya uzanan avuçlarımda

"esip gelen, her ılık rüzgar
neden tenimi bir öncekinden daha derin yakar"

neden titretir öpüşlerin
ve neden yangınlarda ben, üşüyüp irkilirim

yangını söndürmek için
karşı dağlarda bir ateş yakarlar
ateşe ateş eş, kardeşse eğer
neden bir dudağın ateşini bir diğeri söndürmesin

söndürmek mi yandırmak mı
bulmacamın eksik kelime ne
beni sana kandırmak mı?

kalbine güvenmişim
adımı duyar da
çığlık çığlık sever diye sevgili
kendini şair sansın denilen adam
kollarıyla kuşatır bir evreni

kolay mıdır kuşatmak bir yüreği
kör, topal kelimeden askerlerle
yüreği kuşatacak eller şefkatli
yüreği kuşatacak kollar sevgili
ve dokunacak yürek mangal gibi olmalı

mangal nasıl bir ateşin simgesi
ateş nasıl bir heyecanın alevi
ve dokunmak ateşe ellerinle
sende nasıl bir isyan türküsü

özgürlük nasıl bir eylem türü
teninde insanın
yağmur iplik iplik yağınca mı güzel
yoksa ıslanmak daha mı sağanak

deli bir çağlayan coşar bu gece
dalgalanır su dalgalanır deniz
dalgalanır da deli yürek
dolup taşacağı bendini arar

çölde kaybolmuşçasına sessiz
sesim çıksa sanki kıyamet kopacak
bir çocuk bekler tenimde ölümü
izbe ve karanlık sokaklarında hayatın

sensiz karanlık her gün,
hüznüm senime muhtaç
bir ışık
yürekli bir ışık lütfen...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Ceylana 1000 Mektup -3-


III

sessiz, derinden
ve her solukta yenilenir hayat
biz bizim nefesimizi duyabilirsek

köprüyü mü indirmeli
nehri mi kaldırmalı
nehir dalgaları yükseklere taşır
köprülere ilk dokunuşu dalgaların
söyle bu kadar mı sarsar insanı?

gün gelir köprüler de eğilir ama
aslolan akarsuya kapılıp gitmektir
yüzme bilmesek de, teslim olabilirmektir

suya değen,
ayaklarından ötesi olmasa da
inan, köprü kanatlı bir kuş olabilir

“bir suya kapılıp gitmek istiyorum
dalların kırıldığı yerde, kanatlanan bir kuş olmak istiyorum "

"su olmalı birkaç damla
ve ince bir sızı gibi süzülmeli toprakta"

bir çocuğun minik elleriyle çizdiği
yollarda yol almak
parmak uçlarının değdiği
izleri iz bilmek

yatağım diye nehir olmak size
enginlere gidene kadar coşup
sonra sakin dökülmek bir denize

kırılan değil
yeşeren bir dal olmak
umut olmak ve ümitli olmak
yuvadan uçan minik kuşların
yüreğindeki heyecana ortak olmak

sonra yok olmak
ve yeniden var olmak
ümidvar olmak

"körebe olmak da yakışır insana
dokunarak öğrenebilmek için sana"

gölge oyunlarında
bir gözü görmekten öte
resmedersin ya hani ellerinle
sadece hatları yakalamakla
bir yüzü ezberler ya hani ellerin

ve ne der acaba dudakları bir insanın
seviyorum diyen bir çift ıslak dudağa
dokunduğunda parmak uçlarıyla
yazılabilir mi ürkek ellermin şiiri

sen parmaklarıma değen
avuçlarımın terlerken duyduğu
ve uzaklardan yakına gelen
rüzgar öpmüş çiçek dokunuşları

kokladığım bahar havası
içimde dinmeyen bir bahar özlemi
yazbahar, kışbahar, düşbahar
sen, gelsen ya, yaz...