Ceylana bin mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ceylana bin mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2010 Çarşamba

Ceylana 1000 Mektup - 6 -



VI

neye yarar lâl olup susmak
neye yarar direnmek sensizliğe
mahkum etmesi insanın yüreğini
ve tenini hapsetmek sessizliğe
anahtarı unutulmuş kapılar arkasında

bilirim
yanlış adımların korkusuyla kendini
tekerlekli sandalyelere çivilemeyi
oysa her insan uçmayı bilir, bilirsin
tıpkı her kuğunun yüzmeyi bildiği gibi

ne demektir
kendi ellerini kelepçelemek bilirim
bilirim sensizlikte tükenmeyi sevgilim
pencerelerde bir ışık bekler ya gözlerim
oysa perdeleri çeken benim bilirim
karanlığa mahkum eden beni benim ellerim

yine de gözlerimiz delebilir karanlıkları
sen gelmişsen, bilirim karanlık gecelerde
süzülür yedi rengi güneşin, vurur yüzüme
kat kat kapalı perdelerden

vaktini bilir de uyanır tenim
bir sabah mahmurluğuyla gerinirim
ve derim ki hoş geldin sevdiğim
gün doğar, yeter ki sen gel beklediğim

kahvaltıma buyur ederim seni
sevgiyi yudumlarız bir bardak çaydan
bir de, yarım şeker tadı dudaklarından
ah deli gönlüm, uslanmaz ki bu halden

haydi yırt perdeleri
aç pencereni bana yine
korkmadan sevmekten, sevmekten
bir çift sevdalı kanat ol
uç da gel, konuver ellerime

gel geleceğim, bekleyenine...

6 Şubat 2010 Cumartesi

Ceylana 1000 Mektup - 4 -


IV

anlaşılabilir bilirim,
esen her deli rüzgar
dokunabildiğini dalgalandırmak ister
ancak neden düşüme girer bilmem

saçlarının bir telinden koskoca evren
dokunduğumda bilmem neden
kocaman bir dünyayı görürüm
bir yudum suya uzanan avuçlarımda

"esip gelen, her ılık rüzgar
neden tenimi bir öncekinden daha derin yakar"

neden titretir öpüşlerin
ve neden yangınlarda ben, üşüyüp irkilirim

yangını söndürmek için
karşı dağlarda bir ateş yakarlar
ateşe ateş eş, kardeşse eğer
neden bir dudağın ateşini bir diğeri söndürmesin

söndürmek mi yandırmak mı
bulmacamın eksik kelime ne
beni sana kandırmak mı?

kalbine güvenmişim
adımı duyar da
çığlık çığlık sever diye sevgili
kendini şair sansın denilen adam
kollarıyla kuşatır bir evreni

kolay mıdır kuşatmak bir yüreği
kör, topal kelimeden askerlerle
yüreği kuşatacak eller şefkatli
yüreği kuşatacak kollar sevgili
ve dokunacak yürek mangal gibi olmalı

mangal nasıl bir ateşin simgesi
ateş nasıl bir heyecanın alevi
ve dokunmak ateşe ellerinle
sende nasıl bir isyan türküsü

özgürlük nasıl bir eylem türü
teninde insanın
yağmur iplik iplik yağınca mı güzel
yoksa ıslanmak daha mı sağanak

deli bir çağlayan coşar bu gece
dalgalanır su dalgalanır deniz
dalgalanır da deli yürek
dolup taşacağı bendini arar

çölde kaybolmuşçasına sessiz
sesim çıksa sanki kıyamet kopacak
bir çocuk bekler tenimde ölümü
izbe ve karanlık sokaklarında hayatın

sensiz karanlık her gün,
hüznüm senime muhtaç
bir ışık
yürekli bir ışık lütfen...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Ceylana 1000 Mektup -3-


III

sessiz, derinden
ve her solukta yenilenir hayat
biz bizim nefesimizi duyabilirsek

köprüyü mü indirmeli
nehri mi kaldırmalı
nehir dalgaları yükseklere taşır
köprülere ilk dokunuşu dalgaların
söyle bu kadar mı sarsar insanı?

gün gelir köprüler de eğilir ama
aslolan akarsuya kapılıp gitmektir
yüzme bilmesek de, teslim olabilirmektir

suya değen,
ayaklarından ötesi olmasa da
inan, köprü kanatlı bir kuş olabilir

“bir suya kapılıp gitmek istiyorum
dalların kırıldığı yerde, kanatlanan bir kuş olmak istiyorum "

"su olmalı birkaç damla
ve ince bir sızı gibi süzülmeli toprakta"

bir çocuğun minik elleriyle çizdiği
yollarda yol almak
parmak uçlarının değdiği
izleri iz bilmek

yatağım diye nehir olmak size
enginlere gidene kadar coşup
sonra sakin dökülmek bir denize

kırılan değil
yeşeren bir dal olmak
umut olmak ve ümitli olmak
yuvadan uçan minik kuşların
yüreğindeki heyecana ortak olmak

sonra yok olmak
ve yeniden var olmak
ümidvar olmak

"körebe olmak da yakışır insana
dokunarak öğrenebilmek için sana"

gölge oyunlarında
bir gözü görmekten öte
resmedersin ya hani ellerinle
sadece hatları yakalamakla
bir yüzü ezberler ya hani ellerin

ve ne der acaba dudakları bir insanın
seviyorum diyen bir çift ıslak dudağa
dokunduğunda parmak uçlarıyla
yazılabilir mi ürkek ellermin şiiri

sen parmaklarıma değen
avuçlarımın terlerken duyduğu
ve uzaklardan yakına gelen
rüzgar öpmüş çiçek dokunuşları

kokladığım bahar havası
içimde dinmeyen bir bahar özlemi
yazbahar, kışbahar, düşbahar
sen, gelsen ya, yaz...

29 Ocak 2010 Cuma

Ceylana 1000 Mektup - 2 -


II

susmak güzeldir
susamak da öyle
değme gitsin, anlam katar
bir de anlamı okuyabilen yazarsa
ve susan bir kalpte ateşi görecek gözleri varsa

ya körse bencileyin
gelmek ister de gelemez
dağların tepelerinden
kıvrılıp gelen bir nehir gibi

yada yağmurda
bir damlaya tutunup gelen
hani dışarı çıkıp kokladığın
serin bir nefes gibi
kimbilir

yaşam
yaşamaktır en başta
bilerek, isteyerek yaşamak
ve yaşatmak sevdayı
bildirerek, isteyerek yaşatmak

can olmak, kan olmak
ses olmak nefes olmak
yaşamak, birden bin olmak
binden biz sadece biz olmak

bir rüzgar olup sokulmak sevgiliye
bir mektupla ulaşmak kapı altından

yaşamak biraz ölmektir
biraz da öldürmek hatta
kederi kapı dışarı etmek
hüznü ve tüm kötülükleri

biraz da siyahtır yaşamak
gece kadar kara, pamuk kadar beyaz

yaşamak, almaktır
bir nefes gibi
ve vermektir yine
tıpkı bir nefes gibi

haydi
nefes al, nefes ver

gülümse aynalara
gülümse bana
insan insanın aynası
bak gözlerime
yaşayalım birkaç nefes daha.

28 Ocak 2010 Perşembe

Ceylana 1000 Mektup - 1 -


I

gözyaşlarını silmeye
gözü yaşlı bir mendil
olur gider gözlerim.

buluşuruz da binbir gece
yazılır sevdanın günlüğü
iki can kuşunun kaleminden

uğruna çok şey istenen
bir sevdayı kaybetmemeli oysa
hani artık sevgili yoksa
sevgiden ne kalırdı ki geriye

çizmeseydik keşke
gecenin sınırlarını
rüzgara kapılıp
bir anlık alev olmaktansa
en uzak yıldıza dokunurdum

sen okuduğum kitaplarda eksik satır
sen kıymetimi bilmeyen kıymetlim
bir hece bölmesi gibisin bende anlamsız

bir minik bebeğe sarılırsın narin
bir ipeğe dokunursun yumuşacık
bir oyuncağa sevgi sunar yüreğin
bilirsin ki o benim.

seni yaralayan kurşun
bilirsin ki yüreğimi delip geçendir
aynı kurşunla vurulmak sevdalara
dilek bu ya, umut bu ya...

Ceylana 1000 Mektup - 20 -


XIX

ne güzel durdu

yan yana gül kokunu sevdim

neden hep gülle başlar güzellikler



işte bu vurur yüreğimi

alır götürür enginlere

bir oraya bir buraya

dalgalar

ve satır satır arar

sende beni

beynimin isyankar karıncası



anladım dedim ya

ne büyük bir iddia

ne büyük bir yük verdin

taşır da ezilirim

korkarım bundan sonra



ben rüzgar

ben yağmur bir damla

bir damla sevinç

ben özlemi yüreğine katık yapmış

bahar vurgunu

ben çiçeklerin güllerin içinde

bir ayçiçeği sevdalısı

bir güneş tutkunu



güneşim ol desem

yumup ta gözlerimi

körebe oynarcasına geliversem

yakalanır mıydın bana

hatırım için

kaçar mıydın yoksa



ya gözlerimin bağından

bir perde açsam

bir tülde görsem seni

oynamam oynamam

bunu saymayalım mı dersin



saymayalım

hiç saymayalım hem de



açardım

tüllerini gözlerimin

tutardım ellerini ürkek

gözlerin alır götürürdü bilirim

uzak ülkelerin sevinç krallıklarına



bir rüzgar esse

gölgede hafif serin

üşüsen sen

ve ben üşüsem

yaslanır mıydın omzuma

şiirler okumasam sana

şiir sendin ya

seni okur muydun gözlerimden



yorgun gözlerime

bin mektubun birisi gelirdi

su damlasınca düşmek toprağa

ve tutunmak bir yaprağa

belki de karışmak akan suya

bir ceylan

sabah serinliğinde gelir ya suya

bir gül neden düşer kuytuya

ve elleri var mı sende şiirin



ah! o zaman

bilir misin

bir yerlerde

zamanı kuran adamlar varmış

ve gün öyle başlarmış

ah bir gece unutsalar

o adamı bulmalı

saatleri kuranı

bulup da zamanın hesabını sormalı



bir adım bin adım

adın adım

ürkek ama kararlı

emekledik geldik geceye

bir mühür olsun

dudaklarım bilmeceye



imzaladım

Ceylana 1000 Mektup - 18 -

XVIII

sessizlik

bir nefeslik

soluklansa bir güvercin

bir yeşil zeytin dalı

nazlı bir gül

bir demet kır çiçeği

ılık bir rüzgar

dağlardan eser gelir



meltemdi belki adın

belki de samyeli

pencerende bir seslik



penceremde sessizlik

penceremde sensizlik



sonra

uzandı elleri bir nar çiçeğinden

bir dal ıhlamur ağacından

papatyadan bir taç oldu gecene

kanadına yükledi emek

tüm çiçekleri bir kelebeğin

ve kondu günçiçeğinin yapraklarına

şimdi gündüze açan güneş



hafiften yağmur çiseledi

çiğ olmadan kiraz yapraklarına

buğdaylar harman olup

öğütüldü ömrüm gibi

beyaz sayfalarca ak pak değdi dudaklarına



şeker kızın tadınca tatlandı

bal peteğinden sevinçler

yürek denilen yanık bir kapta pişti

ve sofrasına geldi can dostun



şekillendi güzelliğiyle

ebruli akşamların günce

bin mum diktim aydınlığına gündüzün

hadi yak içimize bir ışık

aydınlansın şimdi gün yüzün


hoş geldin aramıza neşe kız

sevinç hanım gül can

dilek arzu hayat mutluluk

güzel olan her neyse

ömrün uzun olsun şansın bahtiyar

Ceylana 1000 Mektup - 19 -

XIX
ne güzel durdu

yan yana gül kokunu sevdim

neden hep gülle başlar güzellikler



işte bu vurur yüreğimi

alır götürür enginlere

bir oraya bir buraya

dalgalar

ve satır satır arar

sende beni

beynimin isyankar karıncası



anladım dedim ya

ne büyük bir iddia

ne büyük bir yük verdin

taşır da ezilirim

korkarım bundan sonra



ben rüzgar

ben yağmur bir damla

bir damla sevinç

ben özlemi yüreğine katık yapmış

bahar vurgunu

ben çiçeklerin güllerin içinde

bir ayçiçeği sevdalısı

bir güneş tutkunu



güneşim ol desem

yumup ta gözlerimi

körebe oynarcasına geliversem

yakalanır mıydın bana

hatırım için

kaçar mıydın yoksa



ya gözlerimin bağından

bir perde açsam

bir tülde görsem seni

oynamam oynamam

bunu saymayalım mı dersin



saymayalım

hiç saymayalım hem de



açardım

tüllerini gözlerimin

tutardım ellerini ürkek

gözlerin alır götürürdü bilirim

uzak ülkelerin sevinç krallıklarına



bir rüzgar esse

gölgede hafif serin

üşüsen sen

ve ben üşüsem

yaslanır mıydın omzuma

şiirler okumasam sana

şiir sendin ya

seni okur muydun gözlerimden



yorgun gözlerime

bin mektubun birisi gelirdi

su damlasınca düşmek toprağa

ve tutunmak bir yaprağa

belki de karışmak akan suya

bir ceylan

sabah serinliğinde gelir ya suya

bir gül neden düşer kuytuya

ve elleri var mı sende şiirin



ah! o zaman

bilir misin

bir yerlerde

zamanı kuran adamlar varmış

ve gün öyle başlarmış

ah bir gece unutsalar

o adamı bulmalı

saatleri kuranı

bulup da zamanın hesabını sormalı



bir adım bin adım

adın adım

ürkek ama kararlı

emekledik geldik geceye

bir mühür olsun

dudaklarım bilmeceye



imzaladım



XX
neden söylenmedi

veya söylenemedi dün gece

olsun şiir doğdu böylece



hani olur ya

dersin de diyemezsin derdini

bir yar bilir bir de sen

bir de her şeyi bilen



aynı anların büyüsü

kanatlanıp kuş olmak

klavyede tuş olmak

dokunak bir yüreğe sessizce

bir yüreği okumak hece hece



rüzgar olmak ılıman

veya dalgasız bir liman

yaprak olup savrulmak

tohum olup yeşermek

sevinç olup büyümek

büyüdükçe yürümek

yürüdükçe büyümek



hani bir rüya

çocukça yatağında kanatlanıp

uçuvermek

kuşlarla kardeş bulutlarla arkadaş

yağmurla damla olup düşmek suya

ve çoğalmak günle güneşle

buhar olup uçmak yeniden

yükselip göğe şükredercesine



devinip dalga olmak belki sahili öpen

belki dalgaların öptüğü bir kum tanesi

belki yüksek tepelerde saçlarını rüzgara vermek

belki sessiz gecelerde türküler dinlemek ötelerden



gülümsemek gülen bir yüze

uzanan bir ele tutunmak kim bilir

kim bilir ceylanın güncesinde

birlikte koşmak patikalarda

tepelerden düşmek pahasına



sonbaharı sevmez kimileri

oysa sonbaharda ıslandı hep saçlarım

hep yapraklarla haşır neşir oluşum

bir rüzgarda beklesem

saçının bir telini

gelir mi

kokunu duyar mıyım ötelerden



bir resmi resmetmek

bir hayali canlandırmak ellerinle

düş de düşbahar özlemi



mevsim düşbahardı desem insanlara

sorarlar mı dersin bir gün

yada sorsak yolda yürürken birine

affedersiniz mevsim kaç

saat kaç der gibi

elini koyup yüreğine

bahara çeyrek var der mi acaba



bilse mevsim kaç

kaç mevsim bahar

akreple yelkovan kardeş olmuş

ben bahar

ben sende bahar

ben tende bahar



durma yaz

Ceylana 1000 Mektup - 17-

XVII

ay karanlığında

siyahın gölgesi mi düştü ışık odana

sihirli bir değnek bekleyen

külkedileri imparatorluğunda

söyle nedir dilsizliği dillerin



susmak kendi başına yalnızlık,

kapıları içerden kilitleyip

anahtarı pencereden beyaz atlı bir prense atmak

oysa o kapılar önce içerden açılacak



sevginin bu kadar hoyratça tüketildiği

kelimelerin anlamlarından soyulup

bozuk para gibi harcandığı bu dünyada

ey sevgili gözlerimin içine bak

ve iyi dinle beni "seni sevmiyorum"

hem de o kadar çok sevmiyorum ki



sakın tükenme

tükenmek:

geçmişin faturasını geleceğe kesmek

babaların günahını oğullara yüklemek

insanın dalga dalga kırıldığı

gönül sürgünlerinin tükenişe döndüğü

bu garip gezegende

ay dan bir ışık düşer ve mutlanır insanlar



kim bilir

sen ben ve ay

biz biliriz

gerisini yok say

Ceylana 1000 Mektup -16 -

XVI

vah gülüm

sende ben nerelere gitmişim

hangi şüphe koridorlarında yitmişim

vah gülüm hangi karanlık

örtmüş yüzüne ölümün perdesini

hangi dipsiz kuyularda bitmişim



vah gülüm geceni korku basmış

vah ki beynini şüphe kemirmiş

vah ki zannın çoğu ölüm denirmiş

vah ki sende beni tükettin



vah gülüm

kefen mi diktiğin elbiseler bana

deli gömleğimi istedin

elleri bağlanmış bu adama

ben zincirledim dilimi bilmezsin

şairin ölümü kelimelerden yana



vah gülüm neyin sancısı çektiğimiz

nasıl küçülttün gözünde dağı

hangi öfke kabarttı yangını

hangi koridorda başladı çıkmaz sokak



ceylan ne zaman avcı gördü ceylanı

kuzu ne zaman kurt gölgesi verdi yüzüne

ay ne zaman tutuldu sonsuza

şüphe ne zaman vurdu güvercini



vah gülüm düşünme böyle

düşünde ölürüm

Ceylana 1000 Mektup - 16 -

XVI
vah gülüm

sende ben nerelere gitmişim

hangi şüphe koridorlarında yitmişim

vah gülüm hangi karanlık

örtmüş yüzüne ölümün perdesini

hangi dipsiz kuyularda bitmişim



vah gülüm geceni korku basmış

vah ki beynini şüphe kemirmiş

vah ki zannın çoğu ölüm denirmiş

vah ki sende beni tükettin



vah gülüm

kefen mi diktiğin elbiseler bana

deli gömleğimi istedin

elleri bağlanmış bu adama

ben zincirledim dilimi bilmezsin

şairin ölümü kelimelerden yana



vah gülüm neyin sancısı çektiğimiz

nasıl küçülttün gözünde dağı

hangi öfke kabarttı yangını

hangi koridorda başladı çıkmaz sokak



ceylan ne zaman avcı gördü ceylanı

kuzu ne zaman kurt gölgesi verdi yüzüne

ay ne zaman tutuldu sonsuza

şüphe ne zaman vurdu güvercini



vah gülüm düşünme böyle

düşünde ölürüm



XVII
ay karanlığında

siyahın gölgesi mi düştü ışık odana

sihirli bir değnek bekleyen

külkedileri imparatorluğunda

söyle nedir dilsizliği dillerin



susmak kendi başına yalnızlık,

kapıları içerden kilitleyip

anahtarı pencereden beyaz atlı bir prense atmak

oysa o kapılar önce içerden açılacak



sevginin bu kadar hoyratça tüketildiği

kelimelerin anlamlarından soyulup

bozuk para gibi harcandığı bu dünyada

ey sevgili gözlerimin içine bak

ve iyi dinle beni "seni sevmiyorum"

hem de o kadar çok sevmiyorum ki



sakın tükenme

tükenmek:

geçmişin faturasını geleceğe kesmek

babaların günahını oğullara yüklemek

insanın dalga dalga kırıldığı

gönül sürgünlerinin tükenişe döndüğü

bu garip gezegende

ay dan bir ışık düşer ve mutlanır insanlar



kim bilir

sen ben ve ay

biz biliriz

gerisini yok say



XVIII
sessizlik



bir nefeslik

soluklansa bir güvercin

bir yeşil zeytin dalı

nazlı bir gül

bir demet kır çiçeği

ılık bir rüzgar

dağlardan eser gelir



meltemdi belki adın

belki de samyeli

pencerende bir seslik



penceremde sessizlik

penceremde sensizlik



sonra

uzandı elleri bir nar çiçeğinden

bir dal ıhlamur ağacından

papatyadan bir taç oldu gecene

kanadına yükledi emek

tüm çiçekleri bir kelebeğin

ve kondu günçiçeğinin yapraklarına

şimdi gündüze açan güneş



hafiften yağmur çiseledi

çiğ olmadan kiraz yapraklarına

buğdaylar harman olup

öğütüldü ömrüm gibi

beyaz sayfalarca ak pak değdi dudaklarına



şeker kızın tadınca tatlandı

bal peteğinden sevinçler

yürek denilen yanık bir kapta pişti

ve sofrasına geldi can dostun



şekillendi güzelliğiyle

ebruli akşamların günce

bin mum diktim aydınlığına gündüzün

hadi yak içimize bir ışık

aydınlansın şimdi gün yüzün



hoş geldin aramıza neşe kız

sevinç hanım gül can

dilek arzu hayat mutluluk

güzel olan her neyse

ömrün uzun olsun şansın bahtiyar



XIX
ne güzel durdu

yan yana gül kokunu sevdim

neden hep gülle başlar güzellikler



işte bu vurur yüreğimi

alır götürür enginlere

bir oraya bir buraya

dalgalar

ve satır satır arar

sende beni

beynimin isyankar karıncası



anladım dedim ya

ne büyük bir iddia

ne büyük bir yük verdin

taşır da ezilirim

korkarım bundan sonra



ben rüzgar

ben yağmur bir damla

bir damla sevinç

ben özlemi yüreğine katık yapmış

bahar vurgunu

ben çiçeklerin güllerin içinde

bir ayçiçeği sevdalısı

bir güneş tutkunu



güneşim ol desem

yumup ta gözlerimi

körebe oynarcasına geliversem

yakalanır mıydın bana

hatırım için

kaçar mıydın yoksa



ya gözlerimin bağından

bir perde açsam

bir tülde görsem seni

oynamam oynamam

bunu saymayalım mı dersin



saymayalım

hiç saymayalım hem de



açardım

tüllerini gözlerimin

tutardım ellerini ürkek

gözlerin alır götürürdü bilirim

uzak ülkelerin sevinç krallıklarına



bir rüzgar esse

gölgede hafif serin

üşüsen sen

ve ben üşüsem

yaslanır mıydın omzuma

şiirler okumasam sana

şiir sendin ya

seni okur muydun gözlerimden



yorgun gözlerime

bin mektubun birisi gelirdi

su damlasınca düşmek toprağa

ve tutunmak bir yaprağa

belki de karışmak akan suya

bir ceylan

sabah serinliğinde gelir ya suya

bir gül neden düşer kuytuya

ve elleri var mı sende şiirin



ah! o zaman

bilir misin

bir yerlerde

zamanı kuran adamlar varmış

ve gün öyle başlarmış

ah bir gece unutsalar

o adamı bulmalı

saatleri kuranı

bulup da zamanın hesabını sormalı



bir adım bin adım

adın adım

ürkek ama kararlı

emekledik geldik geceye

bir mühür olsun

dudaklarım bilmeceye



imzaladım



XX
neden söylenmedi

veya söylenemedi dün gece

olsun şiir doğdu böylece



hani olur ya

dersin de diyemezsin derdini

bir yar bilir bir de sen

bir de her şeyi bilen



aynı anların büyüsü

kanatlanıp kuş olmak

klavyede tuş olmak

dokunak bir yüreğe sessizce

bir yüreği okumak hece hece



rüzgar olmak ılıman

veya dalgasız bir liman

yaprak olup savrulmak

tohum olup yeşermek

sevinç olup büyümek

büyüdükçe yürümek

yürüdükçe büyümek



hani bir rüya

çocukça yatağında kanatlanıp

uçuvermek

kuşlarla kardeş bulutlarla arkadaş

yağmurla damla olup düşmek suya

ve çoğalmak günle güneşle

buhar olup uçmak yeniden

yükselip göğe şükredercesine



devinip dalga olmak belki sahili öpen

belki dalgaların öptüğü bir kum tanesi

belki yüksek tepelerde saçlarını rüzgara vermek

belki sessiz gecelerde türküler dinlemek ötelerden



gülümsemek gülen bir yüze

uzanan bir ele tutunmak kim bilir

kim bilir ceylanın güncesinde

birlikte koşmak patikalarda

tepelerden düşmek pahasına



sonbaharı sevmez kimileri

oysa sonbaharda ıslandı hep saçlarım

hep yapraklarla haşır neşir oluşum

bir rüzgarda beklesem

saçının bir telini

gelir mi

kokunu duyar mıyım ötelerden



bir resmi resmetmek

bir hayali canlandırmak ellerinle

düş de düşbahar özlemi



mevsim düşbahardı desem insanlara

sorarlar mı dersin bir gün

yada sorsak yolda yürürken birine

affedersiniz mevsim kaç

saat kaç der gibi

elini koyup yüreğine

bahara çeyrek var der mi acaba



bilse mevsim kaç

kaç mevsim bahar

akreple yelkovan kardeş olmuş

ben bahar

ben sende bahar

ben tende bahar



durma yaz

Ceylana 1000 Mektup - 14 -

XIV

sen sensiz gecelerin sesi

sen bensiz gecelerin öfkesi

sen beklenen ve özlenen

sen bir yudum sıcak çay

sen bir nefes bahar

hadi gel



söyle

şehirler toprak olur mu

söyle

şairler toprak olur mu

söyle

şiirler toprak olur mu



gül, göl oluruz belki

iki nehir dökülünce bir ovaya

ve toprak kavuşunca suya

ellerimizde

bir su şehridir şimdi sevda



herkese bir mektup gelir

bana bin

açıp okurum

ah birde okuduğumu dinlesem



kapalı zarflarda

mektuplar gizemlidir ama

beklenen bir gün gelecekse

gelmeden okumalı mektupları



bilirim

postacı kapıyı

son bir kez daha çalar

oysa ben kendimi tüketirim

üretirken şiiri



sen

ah sen

gecenin matemini kuşanıp

hep yanımda olabilsen şiir annem

Ceylana 1000 Mektup - 13 -

XIII

büyütmedik mi elerimizle

can diye kan diye

vermedik mi

göz yaşlarımızı hediye



pusuda açan çiçek olmadı

bizim çiçeğimiz

bir gözyaşı çiçeği o

güçlü ve güzel

can alıcı renklerle süslü

ve renkler esir gölgesine



bütünü yaşamalı olabildiğince

eksik parçası hüzün olsun

kendini zindanlara atma sakın



sevinçleri yakalayıp

güç katmadık mı hep

öyle olsun yine de

ürkmeden korkmadan

olanca güzelliği ile



ben canı isterim

gözlerini düşlemeyi

dizlerine uzanmayı

ve yakın olmayı olabildiğimce

o da istediğince



devleri içimizde büyütmeden

zamanları dolu yaşayıp

Ceylana 1000 Mektup - XII -

XXII
cesur bilirdim kendimi

yitmenin korkuları

bükmeseydi bileğimi

o yüzden tanıdık yüreklerde

yabancı ve ürkek bir çocuğum şimdi

tüm yollar içinde bir ben yolsuz



boşlukta kimsesiz iki küçük çocuk masalı

su deniz hava ve tüm eşya anlamsız

birbirlerinde büyür bebeklerin gözleri

can içre özge can olanların



kim bilir

her şey çocukken

çok daha mı güzeldi

kelimelerin tüm güzelliğine rağmen

bir pencereden geçecek

eli mahkum özgürlük



hiç olmayan mı hep istenen mi

yaşanmadık öykülerin şiirleri mi

yüreklerdeki bu sızı



bilinmeyenli denklemlerin çokluğunda

ve varların var ötesi yokluğunda

oku ve yaz

gel

geleceğim



XIII
büyütmedik mi elerimizle

can diye kan diye

vermedik mi

göz yaşlarımızı hediye



pusuda açan çiçek olmadı

bizim çiçeğimiz

bir gözyaşı çiçeği o

güçlü ve güzel

can alıcı renklerle süslü

ve renkler esir gölgesine



bütünü yaşamalı olabildiğince

eksik parçası hüzün olsun

kendini zindanlara atma sakın



sevinçleri yakalayıp

güç katmadık mı hep

öyle olsun yine de

ürkmeden korkmadan

olanca güzelliği ile



ben canı isterim

gözlerini düşlemeyi

dizlerine uzanmayı

ve yakın olmayı olabildiğimce

o da istediğince



devleri içimizde büyütmeden

zamanları dolu yaşayıp



XIV
sen sensiz gecelerin sesi

sen bensiz gecelerin öfkesi

sen beklenen ve özlenen

sen bir yudum sıcak çay

sen bir nefes bahar

hadi gel



söyle

şehirler toprak olur mu

söyle

şairler toprak olur mu

söyle

şiirler toprak olur mu



gül, göl oluruz belki

iki nehir dökülünce bir ovaya

ve toprak kavuşunca suya

ellerimizde

bir su şehridir şimdi sevda



herkese bir mektup gelir

bana bin

açıp okurum

ah birde okuduğumu dinlesem



kapalı zarflarda

mektuplar gizemlidir ama

beklenen bir gün gelecekse

gelmeden okumalı mektupları



bilirim

postacı kapıyı

son bir kez daha çalar

oysa ben kendimi tüketirim

üretirken şiiri



sen

ah sen

gecenin matemini kuşanıp

hep yanımda ol şiirannnem



XVI
vah gülüm

sende ben nerelere gitmişim

hangi şüphe koridorlarında yitmişim

vah gülüm hangi karanlık

örtmüş yüzüne ölümün perdesini

hangi dipsiz kuyularda bitmişim



vah gülüm geceni korku basmış

vah ki beynini şüphe kemirmiş

vah ki zannın çoğu ölüm denirmiş

vah ki sende beni tükettin



vah gülüm

kefen mi diktiğin elbiseler bana

deli gömleğimi istedin

elleri bağlanmış bu adama

ben zincirledim dilimi bilmezsin

şairin ölümü kelimelerden yana



vah gülüm neyin sancısı çektiğimiz

nasıl küçülttün gözünde dağı

hangi öfke kabarttı yangını

hangi koridorda başladı çıkmaz sokak



ceylan ne zaman avcı gördü ceylanı

kuzu ne zaman kurt gölgesi verdi yüzüne

ay ne zaman tutuldu sonsuza

şüphe ne zaman vurdu güvercini



vah gülüm düşünme böyle

düşünde ölürüm



XVII
ay karanlığında

siyahın gölgesi mi düştü ışık odana

sihirli bir değnek bekleyen

külkedileri imparatorluğunda

söyle nedir dilsizliği dillerin



susmak kendi başına yalnızlık,

kapıları içerden kilitleyip

anahtarı pencereden beyaz atlı bir prense atmak

oysa o kapılar önce içerden açılacak



sevginin bu kadar hoyratça tüketildiği

kelimelerin anlamlarından soyulup

bozuk para gibi harcandığı bu dünyada

ey sevgili gözlerimin içine bak

ve iyi dinle beni "seni sevmiyorum"

hem de o kadar çok sevmiyorum ki



sakın tükenme

tükenmek:

geçmişin faturasını geleceğe kesmek

babaların günahını oğullara yüklemek

insanın dalga dalga kırıldığı

gönül sürgünlerinin tükenişe döndüğü

bu garip gezegende

ay dan bir ışık düşer ve mutlanır insanlar



kim bilir

sen ben ve ay

biz biliriz

gerisini yok say



XVIII
sessizlik



bir nefeslik

soluklansa bir güvercin

bir yeşil zeytin dalı

nazlı bir gül

bir demet kır çiçeği

ılık bir rüzgar

dağlardan eser gelir



meltemdi belki adın

belki de samyeli

pencerende bir seslik



penceremde sessizlik

penceremde sensizlik



sonra

uzandı elleri bir nar çiçeğinden

bir dal ıhlamur ağacından

papatyadan bir taç oldu gecene

kanadına yükledi emek

tüm çiçekleri bir kelebeğin

ve kondu günçiçeğinin yapraklarına

şimdi gündüze açan güneş



hafiften yağmur çiseledi

çiğ olmadan kiraz yapraklarına

buğdaylar harman olup

öğütüldü ömrüm gibi

beyaz sayfalarca ak pak değdi dudaklarına



şeker kızın tadınca tatlandı

bal peteğinden sevinçler

yürek denilen yanık bir kapta pişti

ve sofrasına geldi can dostun



şekillendi güzelliğiyle

ebruli akşamların günce

bin mum diktim aydınlığına gündüzün

hadi yak içimize bir ışık

aydınlansın şimdi gün yüzün



hoş geldin aramıza neşe kız

sevinç hanım gül can

dilek arzu hayat mutluluk

güzel olan her neyse

ömrün uzun olsun şansın bahtiyar



XIX
ne güzel durdu

yan yana gül kokunu sevdim

neden hep gülle başlar güzellikler



işte bu vurur yüreğimi

alır götürür enginlere

bir oraya bir buraya

dalgalar

ve satır satır arar

sende beni

beynimin isyankar karıncası



anladım dedim ya

ne büyük bir iddia

ne büyük bir yük verdin

taşır da ezilirim

korkarım bundan sonra



ben rüzgar

ben yağmur bir damla

bir damla sevinç

ben özlemi yüreğine katık yapmış

bahar vurgunu

ben çiçeklerin güllerin içinde

bir ayçiçeği sevdalısı

bir güneş tutkunu



güneşim ol desem

yumup ta gözlerimi

körebe oynarcasına geliversem

yakalanır mıydın bana

hatırım için

kaçar mıydın yoksa



ya gözlerimin bağından

bir perde açsam

bir tülde görsem seni

oynamam oynamam

bunu saymayalım mı dersin



saymayalım

hiç saymayalım hem de



açardım

tüllerini gözlerimin

tutardım ellerini ürkek

gözlerin alır götürürdü bilirim

uzak ülkelerin sevinç krallıklarına



bir rüzgar esse

gölgede hafif serin

üşüsen sen

ve ben üşüsem

yaslanır mıydın omzuma

şiirler okumasam sana

şiir sendin ya

seni okur muydun gözlerimden



yorgun gözlerime

bin mektubun birisi gelirdi

su damlasınca düşmek toprağa

ve tutunmak bir yaprağa

belki de karışmak akan suya

bir ceylan

sabah serinliğinde gelir ya suya

bir gül neden düşer kuytuya

ve elleri var mı sende şiirin



ah! o zaman

bilir misin

bir yerlerde

zamanı kuran adamlar varmış

ve gün öyle başlarmış

ah bir gece unutsalar

o adamı bulmalı

saatleri kuranı

bulup da zamanın hesabını sormalı



bir adım bin adım

adın adım

ürkek ama kararlı

emekledik geldik geceye

bir mühür olsun

dudaklarım bilmeceye



imzaladım



XX
neden söylenmedi

veya söylenemedi dün gece

olsun şiir doğdu böylece



hani olur ya

dersin de diyemezsin derdini

bir yar bilir bir de sen

bir de her şeyi bilen



aynı anların büyüsü

kanatlanıp kuş olmak

klavyede tuş olmak

dokunak bir yüreğe sessizce

bir yüreği okumak hece hece



rüzgar olmak ılıman

veya dalgasız bir liman

yaprak olup savrulmak

tohum olup yeşermek

sevinç olup büyümek

büyüdükçe yürümek

yürüdükçe büyümek



hani bir rüya

çocukça yatağında kanatlanıp

uçuvermek

kuşlarla kardeş bulutlarla arkadaş

yağmurla damla olup düşmek suya

ve çoğalmak günle güneşle

buhar olup uçmak yeniden

yükselip göğe şükredercesine



devinip dalga olmak belki sahili öpen

belki dalgaların öptüğü bir kum tanesi

belki yüksek tepelerde saçlarını rüzgara vermek

belki sessiz gecelerde türküler dinlemek ötelerden



gülümsemek gülen bir yüze

uzanan bir ele tutunmak kim bilir

kim bilir ceylanın güncesinde

birlikte koşmak patikalarda

tepelerden düşmek pahasına



sonbaharı sevmez kimileri

oysa sonbaharda ıslandı hep saçlarım

hep yapraklarla haşır neşir oluşum

bir rüzgarda beklesem

saçının bir telini

gelir mi

kokunu duyar mıyım ötelerden



bir resmi resmetmek

bir hayali canlandırmak ellerinle

düş de düşbahar özlemi



mevsim düşbahardı desem insanlara

sorarlar mı dersin bir gün

yada sorsak yolda yürürken birine

affedersiniz mevsim kaç

saat kaç der gibi

elini koyup yüreğine

bahara çeyrek var der mi acaba



bilse mevsim kaç

kaç mevsim bahar

akreple yelkovan kardeş olmuş

ben bahar

ben sende bahar

ben tende bahar



durma yaz

Ceylana 1000 Mektup - 12 -

XXII
cesur bilirdim kendimi

yitmenin korkuları

bükmeseydi bileğimi

o yüzden tanıdık yüreklerde

yabancı ve ürkek bir çocuğum şimdi

tüm yollar içinde bir ben yolsuz



boşlukta kimsesiz iki küçük çocuk masalı

su deniz hava ve tüm eşya anlamsız

birbirlerinde büyür bebeklerin gözleri

can içre özge can olanların



kim bilir

her şey çocukken

çok daha mı güzeldi

kelimelerin tüm güzelliğine rağmen

bir pencereden geçecek

eli mahkum özgürlük



hiç olmayan mı hep istenen mi

yaşanmadık öykülerin şiirleri mi

yüreklerdeki bu sızı



bilinmeyenli denklemlerin çokluğunda

ve varların var ötesi yokluğunda

oku ve yaz

gel

geleceğim

Ceylana 1000 Mektup - XI -

XI

bir yanım deli yengeç

öte yanda garibim

her şeyi ertelenmiş bir adam

nasıl olursa bir şeyler için

şimdi zamanı irdeler

dün için günü harca dediler

oysa ben

yarın için bugünü tüketmekteyim



su üstüne yazılmış yazılar

ve iskambil kağıdından cambaz evleri

tükendim

dağ adamının düşüdür deniz

öyle bir nehirdir ki hayal

gözyaşıyla besler denizi dağlardan



susardı yazardı

susar ve susar şimdi

peki nerde gerçek

gördüğüm mü

dokunduğum mu

bildiğim mi



gerçek en yalan olan mı yoksa?

ey ayna! söyle bu dünyada

en kötü kim

en siyah kimin geceliği

örtülerin karanlığında bir güneş özlemi

gözlerin

özledim



dalgakıranım olma limanım ol

bir dalında çiçek

bir dalında çilek

çiçek açmış ağaçların

haydi gel

ay kaçağı düşlerde yine sevdalım ol

Ceylana 1000 Mektup - 10 -

X
anahtar sende

kelimelerime izin vermemişsen

ne diyebilirim



ya kilitle sandığı

at denize anahtarı

ya da hiçbir zaman

istediğinde silemeyeceğin

küskün çiçeğim kal



bende gördüğünce gölge

aydan yansıyandır gölde

son kırılmalarında ışığın

yüreğime kazınan sesi

çığlık olup sana haykırdım



ve kelimeler

mahkumsa tükenişe

bir mahkeme kurulmuşsa

içinde benden yana

ister beraat ister müebbet

isterse kır kalemini

bil ki

sevdim kelimelere güç vermeyi



ama asla binası yalan

cambaz evleri olmadı

gönlümde kurduğum

ürküp de

tüketme kendini

Ceylana 1000 Mektup - 9 -

IX
bilirim deliliğimi

oysa durgun sulardayım nicedir

kırık dökük olsam da

sevgiden yana kırılmaz yüreğim

korkum hep yetememek sana



su

bilirsin

deli de akar zamanla

nehir yatağını arıyor derler

bakarsın bir gün en güzel şiirler

bir nehrin denize kavuştuğu

ve altın kum tanelerini

denize bıraktığı yerlerde olur



desenler ve çizgiler uyuyor

aynı pijamalarda uyuyoruz demek ki

enine ve boyuna çizgili

hapishane parmaklıkları

pencerede umut kuşu yüreğim

haydi kanatlan şimdi



bilirim

isterse insan dağlar da yürür

ama tek kişilik olsaydı dünya

neden Adem neden Havva



su olmak

önce bulut belki de

su mu buluttan bulut mu su dan

bir rüzgarla mı yükselmek göğe

yoksa duman duman mı

seviyorsak elbet yağmur düşmeli yere



sis olmamalı asla ve çiğ damlası

bir dalda bir yaprak da güzel olsa bile

ten de terin izdüşümünce güzel çiğ belki

ama kelimelerce korkulu



su damlasınca düşmek toprağa, yaprağa

belki de karışmak bir akarsuya

bir ceylan sabah serinliğinde gelir suya

bir gül neden düşer kuytuya

ya elleri, elleri var mı şiirin



bilirim hüznü dağıtırım gecelerde

benim kara gecelerin amâ postacısı

benim raysız yollarda tren bekçisi

bilirim rüzgarı bendendir her öfkenin

ve bilirim yüreklere düşen gölgemi



ben dalgalı denizlerde tükenmiş gemi

ben kaptanı yitik Titanik

böyle bilme beni

yüreği elinde bir çocuğum ben

tut ellerimden



sana koştumsa ürkme sevgimden

oysa sen ışıksın ben karanlık

hadi kibritçi kızın hüznünü at da

yak bir duman tütümü sevdayı

Ceylana 1000 Mektup - 8 -

VIII

anahtarı içerde unutan ben miyim

bilirim anı bekler ellerin

iki yarım bir bütün etmez mi gün gelir

ve bilirsin

her doğan günde bir umut saklıdır



geceden tedarikli olmalı belki de

kuşanmalı silahları direnebilmek için

kalemlerin ucunu açmalı kavgaya

silah dediğim dirençtir

içindeki umudun adı



bilirsin beni bilen

dedim ya aynadan görünen benden

ürker bazen insan

oysa bak pencere işte güneş

çok oldu ben korkuları bırakalı

ürkekliğimse bil bir ipek düşten yana



bilse de

ömrünün kısalığını kelebek

yine de mükemmel olmalı ipek

sevgi emek ister ama

imkansıza boğmam kendimi

boğmalı mı



söyle "sevgi"li

Ceylana 1000 Mektup - 9 -

IX
bilirim deliliğimi

oysa durgun sulardayım nicedir

kırık dökük olsam da

sevgiden yana kırılmaz yüreğim

korkum hep yetememek sana



su

bilirsin

deli de akar zamanla

nehir yatağını arıyor derler

bakarsın bir gün en güzel şiirler

bir nehrin denize kavuştuğu

ve altın kum tanelerini

denize bıraktığı yerlerde olur



desenler ve çizgiler uyuyor

aynı pijamalarda uyuyoruz demek ki

enine ve boyuna çizgili

hapishane parmaklıkları

pencerede umut kuşu yüreğim

haydi kanatlan şimdi



bilirim

isterse insan dağlar da yürür

ama tek kişilik olsaydı dünya

neden Adem neden Havva



su olmak

önce bulut belki de

su mu buluttan bulut mu su dan

bir rüzgarla mı yükselmek göğe

yoksa duman duman mı

seviyorsak elbet yağmur düşmeli yere



sis olmamalı asla ve çiğ damlası

bir dalda bir yaprak da güzel olsa bile

ten de terin izdüşümünce güzel çiğ belki

ama kelimelerce korkulu



su damlasınca düşmek toprağa, yaprağa

belki de karışmak bir akarsuya

bir ceylan sabah serinliğinde gelir suya

bir gül neden düşer kuytuya

ya elleri, elleri var mı şiirin



bilirim hüznü dağıtırım gecelerde

benim kara gecelerin amâ postacısı

benim raysız yollarda tren bekçisi

bilirim rüzgarı bendendir her öfkenin

ve bilirim yüreklere düşen gölgemi



ben dalgalı denizlerde tükenmiş gemi

ben kaptanı yitik Titanik

böyle bilme beni

yüreği elinde bir çocuğum ben

tut ellerimden



sana koştumsa ürkme sevgimden

oysa sen ışıksın ben karanlık

hadi kibritçi kızın hüznünü at da

yak bir duman tütümü sevdayı



X
anahtar sende

kelimelerime izin vermemişsen

ne diyebilirim



ya kilitle sandığı

at denize anahtarı

ya da hiçbir zaman

istediğinde silemeyeceğin

küskün çiçeğim kal



bende gördüğünce gölge

aydan yansıyandır gölde

son kırılmalarında ışığın

yüreğime kazınan sesi

çığlık olup sana haykırdım



ve kelimeler

mahkumsa tükenişe

bir mahkeme kurulmuşsa

içinde benden yana

ister beraat ister müebbet

isterse kır kalemini

bil ki

sevdim kelimelere güç vermeyi



ama asla binası yalan

cambaz evleri olmadı

gönlümde kurduğum

ürküp de

tüketme kendini



XII
bir yanım deli yengeç

öte yanda garibim

her şeyi ertelenmiş bir adam

nasıl olursa bir şeyler için

şimdi zamanı irdeler

dün için günü harca dediler

oysa ben

yarın için bugünü tüketmekteyim



su üstüne yazılmış yazılar

ve iskambil kağıdından cambaz evleri

tükendim

dağ adamının düşüdür deniz

öyle bir nehirdir ki hayal

gözyaşıyla besler denizi dağlardan



susardı yazardı

susar ve susar şimdi

peki nerde gerçek

gördüğüm mü

dokunduğum mu

bildiğim mi



gerçek en yalan olan mı yoksa?

ey ayna! söyle bu dünyada

en kötü kim

en siyah kimin geceliği

örtülerin karanlığında bir güneş özlemi

gözlerin

özledim



dalgakıranım olma limanım ol

bir dalında çiçek

bir dalında çilek

çiçek açmış ağaçların

haydi gel

ay kaçağı düşlerde yine sevdalım ol



XXII
cesur bilirdim kendimi

yitmenin korkuları

bükmeseydi bileğimi

o yüzden tanıdık yüreklerde

yabancı ve ürkek bir çocuğum şimdi

tüm yollar içinde bir ben yolsuz



boşlukta kimsesiz iki küçük çocuk masalı

su deniz hava ve tüm eşya anlamsız

birbirlerinde büyür bebeklerin gözleri

can içre özge can olanların



kim bilir

her şey çocukken

çok daha mı güzeldi

kelimelerin tüm güzelliğine rağmen

bir pencereden geçecek

eli mahkum özgürlük



hiç olmayan mı hep istenen mi

yaşanmadık öykülerin şiirleri mi

yüreklerdeki bu sızı



bilinmeyenli denklemlerin çokluğunda

ve varların var ötesi yokluğunda

oku ve yaz

gel

geleceğim



XIII
büyütmedik mi elerimizle

can diye kan diye

vermedik mi

göz yaşlarımızı hediye



pusuda açan çiçek olmadı

bizim çiçeğimiz

bir gözyaşı çiçeği o

güçlü ve güzel

can alıcı renklerle süslü

ve renkler esir gölgesine



bütünü yaşamalı olabildiğince

eksik parçası hüzün olsun

kendini zindanlara atma sakın



sevinçleri yakalayıp

güç katmadık mı hep

öyle olsun yine de

ürkmeden korkmadan

olanca güzelliği ile



ben canı isterim

gözlerini düşlemeyi

dizlerine uzanmayı

ve yakın olmayı olabildiğimce

o da istediğince



devleri içimizde büyütmeden

zamanları dolu yaşayıp



XIV
sen sensiz gecelerin sesi

sen bensiz gecelerin öfkesi

sen beklenen ve özlenen

sen bir yudum sıcak çay

sen bir nefes bahar

hadi gel



söyle

şehirler toprak olur mu

söyle

şairler toprak olur mu

söyle

şiirler toprak olur mu



gül, göl oluruz belki

iki nehir dökülünce bir ovaya

ve toprak kavuşunca suya

ellerimizde

bir su şehridir şimdi sevda



herkese bir mektup gelir

bana bin

açıp okurum

ah birde okuduğumu dinlesem



kapalı zarflarda

mektuplar gizemlidir ama

beklenen bir gün gelecekse

gelmeden okumalı mektupları



bilirim

postacı kapıyı

son bir kez daha çalar

oysa ben kendimi tüketirim

üretirken şiiri



sen

ah sen

gecenin matemini kuşanıp

hep yanımda ol şiirannnem



XVI
vah gülüm

sende ben nerelere gitmişim

hangi şüphe koridorlarında yitmişim

vah gülüm hangi karanlık

örtmüş yüzüne ölümün perdesini

hangi dipsiz kuyularda bitmişim



vah gülüm geceni korku basmış

vah ki beynini şüphe kemirmiş

vah ki zannın çoğu ölüm denirmiş

vah ki sende beni tükettin



vah gülüm

kefen mi diktiğin elbiseler bana

deli gömleğimi istedin

elleri bağlanmış bu adama

ben zincirledim dilimi bilmezsin

şairin ölümü kelimelerden yana



vah gülüm neyin sancısı çektiğimiz

nasıl küçülttün gözünde dağı

hangi öfke kabarttı yangını

hangi koridorda başladı çıkmaz sokak



ceylan ne zaman avcı gördü ceylanı

kuzu ne zaman kurt gölgesi verdi yüzüne

ay ne zaman tutuldu sonsuza

şüphe ne zaman vurdu güvercini



vah gülüm düşünme böyle

düşünde ölürüm



XVII
ay karanlığında

siyahın gölgesi mi düştü ışık odana

sihirli bir değnek bekleyen

külkedileri imparatorluğunda

söyle nedir dilsizliği dillerin



susmak kendi başına yalnızlık,

kapıları içerden kilitleyip

anahtarı pencereden beyaz atlı bir prense atmak

oysa o kapılar önce içerden açılacak



sevginin bu kadar hoyratça tüketildiği

kelimelerin anlamlarından soyulup

bozuk para gibi harcandığı bu dünyada

ey sevgili gözlerimin içine bak

ve iyi dinle beni "seni sevmiyorum"

hem de o kadar çok sevmiyorum ki



sakın tükenme

tükenmek:

geçmişin faturasını geleceğe kesmek

babaların günahını oğullara yüklemek

insanın dalga dalga kırıldığı

gönül sürgünlerinin tükenişe döndüğü

bu garip gezegende

ay dan bir ışık düşer ve mutlanır insanlar



kim bilir

sen ben ve ay

biz biliriz

gerisini yok say



XVIII
sessizlik



bir nefeslik

soluklansa bir güvercin

bir yeşil zeytin dalı

nazlı bir gül

bir demet kır çiçeği

ılık bir rüzgar

dağlardan eser gelir



meltemdi belki adın

belki de samyeli

pencerende bir seslik



penceremde sessizlik

penceremde sensizlik



sonra

uzandı elleri bir nar çiçeğinden

bir dal ıhlamur ağacından

papatyadan bir taç oldu gecene

kanadına yükledi emek

tüm çiçekleri bir kelebeğin

ve kondu günçiçeğinin yapraklarına

şimdi gündüze açan güneş



hafiften yağmur çiseledi

çiğ olmadan kiraz yapraklarına

buğdaylar harman olup

öğütüldü ömrüm gibi

beyaz sayfalarca ak pak değdi dudaklarına



şeker kızın tadınca tatlandı

bal peteğinden sevinçler

yürek denilen yanık bir kapta pişti

ve sofrasına geldi can dostun



şekillendi güzelliğiyle

ebruli akşamların günce

bin mum diktim aydınlığına gündüzün

hadi yak içimize bir ışık

aydınlansın şimdi gün yüzün



hoş geldin aramıza neşe kız

sevinç hanım gül can

dilek arzu hayat mutluluk

güzel olan her neyse

ömrün uzun olsun şansın bahtiyar



XIX
ne güzel durdu

yan yana gül kokunu sevdim

neden hep gülle başlar güzellikler



işte bu vurur yüreğimi

alır götürür enginlere

bir oraya bir buraya

dalgalar

ve satır satır arar

sende beni

beynimin isyankar karıncası



anladım dedim ya

ne büyük bir iddia

ne büyük bir yük verdin

taşır da ezilirim

korkarım bundan sonra



ben rüzgar

ben yağmur bir damla

bir damla sevinç

ben özlemi yüreğine katık yapmış

bahar vurgunu

ben çiçeklerin güllerin içinde

bir ayçiçeği sevdalısı

bir güneş tutkunu



güneşim ol desem

yumup ta gözlerimi

körebe oynarcasına geliversem

yakalanır mıydın bana

hatırım için

kaçar mıydın yoksa



ya gözlerimin bağından

bir perde açsam

bir tülde görsem seni

oynamam oynamam

bunu saymayalım mı dersin



saymayalım

hiç saymayalım hem de



açardım

tüllerini gözlerimin

tutardım ellerini ürkek

gözlerin alır götürürdü bilirim

uzak ülkelerin sevinç krallıklarına



bir rüzgar esse

gölgede hafif serin

üşüsen sen

ve ben üşüsem

yaslanır mıydın omzuma

şiirler okumasam sana

şiir sendin ya

seni okur muydun gözlerimden



yorgun gözlerime

bin mektubun birisi gelirdi

su damlasınca düşmek toprağa

ve tutunmak bir yaprağa

belki de karışmak akan suya

bir ceylan

sabah serinliğinde gelir ya suya

bir gül neden düşer kuytuya

ve elleri var mı sende şiirin



ah! o zaman

bilir misin

bir yerlerde

zamanı kuran adamlar varmış

ve gün öyle başlarmış

ah bir gece unutsalar

o adamı bulmalı

saatleri kuranı

bulup da zamanın hesabını sormalı



bir adım bin adım

adın adım

ürkek ama kararlı

emekledik geldik geceye

bir mühür olsun

dudaklarım bilmeceye



imzaladım



XX
neden söylenmedi

veya söylenemedi dün gece

olsun şiir doğdu böylece



hani olur ya

dersin de diyemezsin derdini

bir yar bilir bir de sen

bir de her şeyi bilen



aynı anların büyüsü

kanatlanıp kuş olmak

klavyede tuş olmak

dokunak bir yüreğe sessizce

bir yüreği okumak hece hece



rüzgar olmak ılıman

veya dalgasız bir liman

yaprak olup savrulmak

tohum olup yeşermek

sevinç olup büyümek

büyüdükçe yürümek

yürüdükçe büyümek



hani bir rüya

çocukça yatağında kanatlanıp

uçuvermek

kuşlarla kardeş bulutlarla arkadaş

yağmurla damla olup düşmek suya

ve çoğalmak günle güneşle

buhar olup uçmak yeniden

yükselip göğe şükredercesine



devinip dalga olmak belki sahili öpen

belki dalgaların öptüğü bir kum tanesi

belki yüksek tepelerde saçlarını rüzgara vermek

belki sessiz gecelerde türküler dinlemek ötelerden



gülümsemek gülen bir yüze

uzanan bir ele tutunmak kim bilir

kim bilir ceylanın güncesinde

birlikte koşmak patikalarda

tepelerden düşmek pahasına



sonbaharı sevmez kimileri

oysa sonbaharda ıslandı hep saçlarım

hep yapraklarla haşır neşir oluşum

bir rüzgarda beklesem

saçının bir telini

gelir mi

kokunu duyar mıyım ötelerden



bir resmi resmetmek

bir hayali canlandırmak ellerinle

düş de düşbahar özlemi



mevsim düşbahardı desem insanlara

sorarlar mı dersin bir gün

yada sorsak yolda yürürken birine

affedersiniz mevsim kaç

saat kaç der gibi

elini koyup yüreğine

bahara çeyrek var der mi acaba



bilse mevsim kaç

kaç mevsim bahar

akreple yelkovan kardeş olmuş

ben bahar

ben sende bahar

ben tende bahar



durma yaz