IX
bilirim deliliğimi
oysa durgun sulardayım nicedir
kırık dökük olsam da
sevgiden yana kırılmaz yüreğim
korkum hep yetememek sana
su
bilirsin
deli de akar zamanla
nehir yatağını arıyor derler
bakarsın bir gün en güzel şiirler
bir nehrin denize kavuştuğu
ve altın kum tanelerini
denize bıraktığı yerlerde olur
desenler ve çizgiler uyuyor
aynı pijamalarda uyuyoruz demek ki
enine ve boyuna çizgili
hapishane parmaklıkları
pencerede umut kuşu yüreğim
haydi kanatlan şimdi
bilirim
isterse insan dağlar da yürür
ama tek kişilik olsaydı dünya
neden Adem neden Havva
su olmak
önce bulut belki de
su mu buluttan bulut mu su dan
bir rüzgarla mı yükselmek göğe
yoksa duman duman mı
seviyorsak elbet yağmur düşmeli yere
sis olmamalı asla ve çiğ damlası
bir dalda bir yaprak da güzel olsa bile
ten de terin izdüşümünce güzel çiğ belki
ama kelimelerce korkulu
su damlasınca düşmek toprağa, yaprağa
belki de karışmak bir akarsuya
bir ceylan sabah serinliğinde gelir suya
bir gül neden düşer kuytuya
ya elleri, elleri var mı şiirin
bilirim hüznü dağıtırım gecelerde
benim kara gecelerin amâ postacısı
benim raysız yollarda tren bekçisi
bilirim rüzgarı bendendir her öfkenin
ve bilirim yüreklere düşen gölgemi
ben dalgalı denizlerde tükenmiş gemi
ben kaptanı yitik Titanik
böyle bilme beni
yüreği elinde bir çocuğum ben
tut ellerimden
sana koştumsa ürkme sevgimden
oysa sen ışıksın ben karanlık
hadi kibritçi kızın hüznünü at da
yak bir duman tütümü sevdayı
X
anahtar sende
kelimelerime izin vermemişsen
ne diyebilirim
ya kilitle sandığı
at denize anahtarı
ya da hiçbir zaman
istediğinde silemeyeceğin
küskün çiçeğim kal
bende gördüğünce gölge
aydan yansıyandır gölde
son kırılmalarında ışığın
yüreğime kazınan sesi
çığlık olup sana haykırdım
ve kelimeler
mahkumsa tükenişe
bir mahkeme kurulmuşsa
içinde benden yana
ister beraat ister müebbet
isterse kır kalemini
bil ki
sevdim kelimelere güç vermeyi
ama asla binası yalan
cambaz evleri olmadı
gönlümde kurduğum
ürküp de
tüketme kendini
XII
bir yanım deli yengeç
öte yanda garibim
her şeyi ertelenmiş bir adam
nasıl olursa bir şeyler için
şimdi zamanı irdeler
dün için günü harca dediler
oysa ben
yarın için bugünü tüketmekteyim
su üstüne yazılmış yazılar
ve iskambil kağıdından cambaz evleri
tükendim
dağ adamının düşüdür deniz
öyle bir nehirdir ki hayal
gözyaşıyla besler denizi dağlardan
susardı yazardı
susar ve susar şimdi
peki nerde gerçek
gördüğüm mü
dokunduğum mu
bildiğim mi
gerçek en yalan olan mı yoksa?
ey ayna! söyle bu dünyada
en kötü kim
en siyah kimin geceliği
örtülerin karanlığında bir güneş özlemi
gözlerin
özledim
dalgakıranım olma limanım ol
bir dalında çiçek
bir dalında çilek
çiçek açmış ağaçların
haydi gel
ay kaçağı düşlerde yine sevdalım ol
XXII
cesur bilirdim kendimi
yitmenin korkuları
bükmeseydi bileğimi
o yüzden tanıdık yüreklerde
yabancı ve ürkek bir çocuğum şimdi
tüm yollar içinde bir ben yolsuz
boşlukta kimsesiz iki küçük çocuk masalı
su deniz hava ve tüm eşya anlamsız
birbirlerinde büyür bebeklerin gözleri
can içre özge can olanların
kim bilir
her şey çocukken
çok daha mı güzeldi
kelimelerin tüm güzelliğine rağmen
bir pencereden geçecek
eli mahkum özgürlük
hiç olmayan mı hep istenen mi
yaşanmadık öykülerin şiirleri mi
yüreklerdeki bu sızı
bilinmeyenli denklemlerin çokluğunda
ve varların var ötesi yokluğunda
oku ve yaz
gel
geleceğim
XIII
büyütmedik mi elerimizle
can diye kan diye
vermedik mi
göz yaşlarımızı hediye
pusuda açan çiçek olmadı
bizim çiçeğimiz
bir gözyaşı çiçeği o
güçlü ve güzel
can alıcı renklerle süslü
ve renkler esir gölgesine
bütünü yaşamalı olabildiğince
eksik parçası hüzün olsun
kendini zindanlara atma sakın
sevinçleri yakalayıp
güç katmadık mı hep
öyle olsun yine de
ürkmeden korkmadan
olanca güzelliği ile
ben canı isterim
gözlerini düşlemeyi
dizlerine uzanmayı
ve yakın olmayı olabildiğimce
o da istediğince
devleri içimizde büyütmeden
zamanları dolu yaşayıp
XIV
sen sensiz gecelerin sesi
sen bensiz gecelerin öfkesi
sen beklenen ve özlenen
sen bir yudum sıcak çay
sen bir nefes bahar
hadi gel
söyle
şehirler toprak olur mu
söyle
şairler toprak olur mu
söyle
şiirler toprak olur mu
gül, göl oluruz belki
iki nehir dökülünce bir ovaya
ve toprak kavuşunca suya
ellerimizde
bir su şehridir şimdi sevda
herkese bir mektup gelir
bana bin
açıp okurum
ah birde okuduğumu dinlesem
kapalı zarflarda
mektuplar gizemlidir ama
beklenen bir gün gelecekse
gelmeden okumalı mektupları
bilirim
postacı kapıyı
son bir kez daha çalar
oysa ben kendimi tüketirim
üretirken şiiri
sen
ah sen
gecenin matemini kuşanıp
hep yanımda ol şiirannnem
XVI
vah gülüm
sende ben nerelere gitmişim
hangi şüphe koridorlarında yitmişim
vah gülüm hangi karanlık
örtmüş yüzüne ölümün perdesini
hangi dipsiz kuyularda bitmişim
vah gülüm geceni korku basmış
vah ki beynini şüphe kemirmiş
vah ki zannın çoğu ölüm denirmiş
vah ki sende beni tükettin
vah gülüm
kefen mi diktiğin elbiseler bana
deli gömleğimi istedin
elleri bağlanmış bu adama
ben zincirledim dilimi bilmezsin
şairin ölümü kelimelerden yana
vah gülüm neyin sancısı çektiğimiz
nasıl küçülttün gözünde dağı
hangi öfke kabarttı yangını
hangi koridorda başladı çıkmaz sokak
ceylan ne zaman avcı gördü ceylanı
kuzu ne zaman kurt gölgesi verdi yüzüne
ay ne zaman tutuldu sonsuza
şüphe ne zaman vurdu güvercini
vah gülüm düşünme böyle
düşünde ölürüm
XVII
ay karanlığında
siyahın gölgesi mi düştü ışık odana
sihirli bir değnek bekleyen
külkedileri imparatorluğunda
söyle nedir dilsizliği dillerin
susmak kendi başına yalnızlık,
kapıları içerden kilitleyip
anahtarı pencereden beyaz atlı bir prense atmak
oysa o kapılar önce içerden açılacak
sevginin bu kadar hoyratça tüketildiği
kelimelerin anlamlarından soyulup
bozuk para gibi harcandığı bu dünyada
ey sevgili gözlerimin içine bak
ve iyi dinle beni "seni sevmiyorum"
hem de o kadar çok sevmiyorum ki
sakın tükenme
tükenmek:
geçmişin faturasını geleceğe kesmek
babaların günahını oğullara yüklemek
insanın dalga dalga kırıldığı
gönül sürgünlerinin tükenişe döndüğü
bu garip gezegende
ay dan bir ışık düşer ve mutlanır insanlar
kim bilir
sen ben ve ay
biz biliriz
gerisini yok say
XVIII
sessizlik
bir nefeslik
soluklansa bir güvercin
bir yeşil zeytin dalı
nazlı bir gül
bir demet kır çiçeği
ılık bir rüzgar
dağlardan eser gelir
meltemdi belki adın
belki de samyeli
pencerende bir seslik
penceremde sessizlik
penceremde sensizlik
sonra
uzandı elleri bir nar çiçeğinden
bir dal ıhlamur ağacından
papatyadan bir taç oldu gecene
kanadına yükledi emek
tüm çiçekleri bir kelebeğin
ve kondu günçiçeğinin yapraklarına
şimdi gündüze açan güneş
hafiften yağmur çiseledi
çiğ olmadan kiraz yapraklarına
buğdaylar harman olup
öğütüldü ömrüm gibi
beyaz sayfalarca ak pak değdi dudaklarına
şeker kızın tadınca tatlandı
bal peteğinden sevinçler
yürek denilen yanık bir kapta pişti
ve sofrasına geldi can dostun
şekillendi güzelliğiyle
ebruli akşamların günce
bin mum diktim aydınlığına gündüzün
hadi yak içimize bir ışık
aydınlansın şimdi gün yüzün
hoş geldin aramıza neşe kız
sevinç hanım gül can
dilek arzu hayat mutluluk
güzel olan her neyse
ömrün uzun olsun şansın bahtiyar
XIX
ne güzel durdu
yan yana gül kokunu sevdim
neden hep gülle başlar güzellikler
işte bu vurur yüreğimi
alır götürür enginlere
bir oraya bir buraya
dalgalar
ve satır satır arar
sende beni
beynimin isyankar karıncası
anladım dedim ya
ne büyük bir iddia
ne büyük bir yük verdin
taşır da ezilirim
korkarım bundan sonra
ben rüzgar
ben yağmur bir damla
bir damla sevinç
ben özlemi yüreğine katık yapmış
bahar vurgunu
ben çiçeklerin güllerin içinde
bir ayçiçeği sevdalısı
bir güneş tutkunu
güneşim ol desem
yumup ta gözlerimi
körebe oynarcasına geliversem
yakalanır mıydın bana
hatırım için
kaçar mıydın yoksa
ya gözlerimin bağından
bir perde açsam
bir tülde görsem seni
oynamam oynamam
bunu saymayalım mı dersin
saymayalım
hiç saymayalım hem de
açardım
tüllerini gözlerimin
tutardım ellerini ürkek
gözlerin alır götürürdü bilirim
uzak ülkelerin sevinç krallıklarına
bir rüzgar esse
gölgede hafif serin
üşüsen sen
ve ben üşüsem
yaslanır mıydın omzuma
şiirler okumasam sana
şiir sendin ya
seni okur muydun gözlerimden
yorgun gözlerime
bin mektubun birisi gelirdi
su damlasınca düşmek toprağa
ve tutunmak bir yaprağa
belki de karışmak akan suya
bir ceylan
sabah serinliğinde gelir ya suya
bir gül neden düşer kuytuya
ve elleri var mı sende şiirin
ah! o zaman
bilir misin
bir yerlerde
zamanı kuran adamlar varmış
ve gün öyle başlarmış
ah bir gece unutsalar
o adamı bulmalı
saatleri kuranı
bulup da zamanın hesabını sormalı
bir adım bin adım
adın adım
ürkek ama kararlı
emekledik geldik geceye
bir mühür olsun
dudaklarım bilmeceye
imzaladım
XX
neden söylenmedi
veya söylenemedi dün gece
olsun şiir doğdu böylece
hani olur ya
dersin de diyemezsin derdini
bir yar bilir bir de sen
bir de her şeyi bilen
aynı anların büyüsü
kanatlanıp kuş olmak
klavyede tuş olmak
dokunak bir yüreğe sessizce
bir yüreği okumak hece hece
rüzgar olmak ılıman
veya dalgasız bir liman
yaprak olup savrulmak
tohum olup yeşermek
sevinç olup büyümek
büyüdükçe yürümek
yürüdükçe büyümek
hani bir rüya
çocukça yatağında kanatlanıp
uçuvermek
kuşlarla kardeş bulutlarla arkadaş
yağmurla damla olup düşmek suya
ve çoğalmak günle güneşle
buhar olup uçmak yeniden
yükselip göğe şükredercesine
devinip dalga olmak belki sahili öpen
belki dalgaların öptüğü bir kum tanesi
belki yüksek tepelerde saçlarını rüzgara vermek
belki sessiz gecelerde türküler dinlemek ötelerden
gülümsemek gülen bir yüze
uzanan bir ele tutunmak kim bilir
kim bilir ceylanın güncesinde
birlikte koşmak patikalarda
tepelerden düşmek pahasına
sonbaharı sevmez kimileri
oysa sonbaharda ıslandı hep saçlarım
hep yapraklarla haşır neşir oluşum
bir rüzgarda beklesem
saçının bir telini
gelir mi
kokunu duyar mıyım ötelerden
bir resmi resmetmek
bir hayali canlandırmak ellerinle
düş de düşbahar özlemi
mevsim düşbahardı desem insanlara
sorarlar mı dersin bir gün
yada sorsak yolda yürürken birine
affedersiniz mevsim kaç
saat kaç der gibi
elini koyup yüreğine
bahara çeyrek var der mi acaba
bilse mevsim kaç
kaç mevsim bahar
akreple yelkovan kardeş olmuş
ben bahar
ben sende bahar
ben tende bahar
durma yaz